28 Aralık 2019 Cumartesi


23-KÜÇÜK EVDEN BÜYÜK EVE BÜYÜK DÖNÜŞÜM

  Önce küçük evlerden  geniş ve konforlu evlere taşındık.Her odaya ,salona tıkış tıkış mobilyalar doldurduk.Vitrinler,konsollar, dolaplar,çekmeceler,bazalar boş olmaz ya...Onların da içlerini doldurduk.Dolaplar, yer karoları koyu renk olunca sıkıldık.Hepsini beyaz renkle değiştirdik.
  Eee bunca eşyayı sadece kendimiz oturup seyredelim diye almadık tabi. Dostu sevindirip,bize düşmanlık yapanları da çatlatmak için ''hamurişi deryası'' ''gün''ler tertipledik.Evde çocuklarımızın bakımı da var.Sonra ev işlerimize yetişememeye başladık.Yorgunluktan bitap düştüğümüzden sabahları eşimize ve çocuklarımıza kahvaltı hazırlayamaz olduk. Eşlerimiz de harcamaların artmasından dolayı ek işlere başladı,mesailere kaldı .Bunca çalışmanın verdiği yorgunlukla bize vakit ayıramaz, yardım edemez oldu.Eşimiz sabah kahvaltı yapamadan işine gitmek zorunda kaldı.Çocuklarımızın ceplerine okulda aç karnına kuru simidi kemirmeleri için  harçlık koyduk.Çocuğumuzun simit yerine aç karnına cips ve kola içip bünyesini bozacağından da  bihaber yaşadık.

  Evişlerine yetişemeyince eşe-dosta haber salıp ''yardımcı bayan'' arayışına girdik.Yardımcı bayan gelip nasırlaşmış eli ve çamaşırsuyu koklamaktan yorulmuş ciğerleriyle işe koyuldu.Beyaz mutfak dolaplarımızı,tavandan tabana büyük camlarımızı kapılarımızı banyo ve lavabolarımızı temizleyince bir rahatladık bir rahatladık ki sormayın.Sonra hızımızı alamayıp daha da çok rahat etmek
istedik.Bunun için de bütün gün kafamızı şişiren (!) el kadar küçük çocuğumuzu kreşe yolladık.

  Bir müddet sonra ücret konusu kafamıza dank etmeye başladı.Çünkü eşimiz artık iki yakasını bir araya getiremez olmuş,faizli bankalardan kredi çekmeye başlamıştı.Çareler düşündük.Bulduğumuz çare :evimizde değil dışarıda çalışmaktı...(olumlu veya olumsuz yorum yapmıyorum,burada yorumu siz değerli takipçilerime bırakıyorum.)


                                                                                       SUMEYE BARUT
  


22-PARA HESABINI YANLIŞ YAPANLAR
Yoksulluk çekenlerle ilgili bu yaşıma kadar ki gözlemlerimde öğrendiğim şey;gördüğüm kişilere Yüce Allah'ın  mal mülk edinmeleri konusunda çeşitli imkan ve fırsatlar yarattığını ama bu kişilerin hayatlarında hesap hataları yaparak bu imkan ve fırsatları yeterince değerlendiremedikleridir.
Eğer biri ,hayatına isyan ederek ''neden ben yoksulum? Neden şu arkadaşım bu kadar zengin?'' diye veryansın edecek olursa nedeni kendisinde araması gerektiğini kendisine peşinen söyleyebilirim.(Çok fakir,mütevazi hayat yaşayan Peygamberlerin de var olduğundan dem vuracaklar olursa eğer onlara da sözüm :O fakir hayat Peygamberlerin kendi tercihiydi.Onlarınki hesap hatası değildi.Ahiret hayatını tercihte birinci sıraya koymaları sebebiyle bu durum oluşmuştur.).Gördüklerime örnek verecek olursam:
Mesela bir keresinde bulunduğu şehirde yoksul bir hayat süren bir tanıdığıma farklı bir şehirde iş kapısı açılmış, kendisine mekan değiştirirse alanıyla ilgili bir işe girip ailesiyle müreffeh bir hayat yaşama imkan ve fırsatı doğmuştu.Fakat bu tanıdığım şehir değiştirmeye yanaşmamış,garantisiz işlerde kimi zaman aylarca işsiz kalarak hem kendisinin hemde akrabalarının huzurunu kaçırmış,ailesiyle topluma yük olmuşlardı.Oysa ki ''insan doğduğu değil doyduğu yerde yaşamalı.''

Bir başka tanıdığım 90 metrekarelik arsa içinde olan ahşap bir evde oturarak evinin kışın bir türlü ısınmadığından, evin eski olduğu için tamirat derdinin bitmediğinden ,türlü haşeratın evdeki varlığından şikayet edip durur etrafındakileri bunaltırdı.Oysaki elinde var olan imkanı değerlendirip arsasını bir müteahhide verseydi daha rahat,konforlu bir hayat sürecekti muhtemelen.

Beşinci kez ana-babasının ,evli kız kardeşlerinin mallarına ceberrut bir şekilde el koyup ailesini dolandıran birine altıncı defa güvenip yüklü miktarda borç veren bir daha  da verdiği borcu geri alamayan abisini de gördü bu gözler.Haşa burada Mevla'nın suçu ne?...

Gene bir başka tanıdığım geçici bir işte çalışan oğlunu evlendirip ''gelinle aynı evi paylaşamam'' diyerek oğlunu kiralık ev tutmaya zorladı.Halbuki iki-üç yıl dişlerini biraz sıksalardı iki taraf da gelirlerini birleştirip giderlerini paylaşsalardı, biraz da tasarrufla  üç yılın sonunda rahata ererek yeni evliler ayrı eve çıkabilirlerdi.Oysa ki şimdi kiralık evde işsiz karı koca ve art arda iki küçük çocukları yarı aç ve ana -babaya kırgın hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar.Öte yandan işsiz evlatlarının bu muhtaç durumlarına üzülerek stresten türlü hastalıklar geçiren ana-baba da her ay çoğu zaman gönülsüz oğullarına emekli maaşlarının bir kısmını paylaşmak durumunda kalıyorlar.Sonuç: her iki ev de mutsuz,her iki ev de yarı aç...

Çalıştığı işte kazandığı maaşın büyük bölümünü estetik ameliyata,kozmetiğe, çeşit çeşit temizlik ürünlerine yatırıp-ki biraz arap sabunu ve sirke bir çok şeyi temizler- bir dahaki ay maaş gününü zor getiren nicelerini de gördüm. Kazancının büyük kısmını çocuğu için pahalı marka oyuncağa yatırıp karnını tost yiyerek ve öğün atlayarak geçiştireni de...

Ne diyelim: fırsatlar rüzgar gibidir, geldiğinde tutmak gerek;pişman olmadan önce!...


                                                                                    SUMEYE BARUT

15 Aralık 2019 Pazar

21-GELİN-KAYINVALİDE ÇEKİŞMELERİ

      Evladının mürüvvetini görmek her anne -babanın hayali ve duasıdır.Öyle ki evladını evlendiremeden bu dünyadan göçen ebeveynler için ''gözü açık gitti. '' tabiri kullanılır halk arasında.

      Gelgelelim ki evlendikten sonra da toplumumuzda genelde kayınvalide-gelin çekişmeleri başlar.Dedikodular,iftiralar,tartışmalar...Bazen iş yeni evlenen gençlerin boşanmasına kadar gider maalesef.

      Oysa ki gelinler duygularıyla değil de daha çok mantıklarıyla hareket etseler daha ilk baştan herşey rayına girecektir.Güzel ahlak en önemli şeydir ,güzel ahlakın yanı sıra yapıcı olmak da gerekir.

      Düğünden sonra ayrı eve çıkan oğluna ''elden gitti'' gözüyle bakan anne gelini kıskanmaya başlayabilir.Oğlunun sürekli evine gelmesini,kendisiyle sohbet etmesini hatta sık sık baba evinde uyumasını isteyebilir.Geline düşen, taşlar yerine oturuncaya kadar sabırlı ve ölçülü davranmasıdır.Burada  elbetteki arada kalan oğula da orta yolu bulma işi düşmektedir.

      Gelin hanım, evlenince hemen araya mesafe koymaya çalışmamalı eşiyle beraber kayınpeder ve kayınvalideyi ziyarete gitmelidir.Giderken kaynanasına yemek pişirip götürürse karşı tarafa daha  sempatik görünecektir. Evde kurabiye ,pasta pişirir ve bunu evdekilere hizmet edip sunarsa aralarında muhabbet hasıl olacaktır.Hatta kayınvalidesinin sevdiği tarzda hediye götürürse onun sevgisine mazhar olacaktır.

      Beri taraftan kayınvalide de büyüklüğünü gösterip gençlerin toyluğuna, küçük kusurlarına karşı adeta biraz  kör, biraz sağır ve biraz da dilsiz olmalı.Gençlerin yeni bir hayat kurduklarını, birbirlerine ve yeni yuvalarına  uyum sürecinde bulunduklarını, birbirlerine daha çok vakit ayırmaları gerektiğini  kabullenmeliler. Bu yüzdendir ki daha hoşgörülü ve yapıcı olmalılar.

       Gelinin yaptığı yemekler kayınvalide ve kayınpederin damak zevkine uymasa bile sonuçta emek olduğu için ona hayır duada bulunmalı,iltifat etmeliler.Arada küçük sürprizler,hediyeler verilirse sevgi bağları güçlenir.


      Unutmamalıdır ki gelin mutsuz ve hasta olursa oğulları da mutsuz olur,oğulları sebebiyle ana-baba da üzülür ve hastalanabilirler. İyilik,barış,sevgi ve huzurun değeri hiçbirşeyle ölçülemez.

      ''Kim zerre kadar iyilik işlerse kendi lehine,kim de zerre kadar kötülük işlerse gene kendi aleyhinedir.''


                                                                                        SUMEYE BARUT

14 Aralık 2019 Cumartesi


20-PSİKOLOJİK BASKIYLA  ÇEVRELERİNDEKİ KİŞİLERİ EŞYAYA KÖLE         YAPANLAR

      Herkes en önemli şeyin güzel ahlak olduğunun farkında. Fakat ne yazık ki dış dünyamızdaki  şeylerin hijyenine verdiğimiz önem kadar iç dünyamıza, kalp temizliğimize önem vermiyoruz.Yoksa dünyada çekilen bunca acılar olmazdı; cinayetler, adam yaralamalar,kalp kırmalar,hak yemeler,saygısızlıklar, sorumsuzluklar...

      Bazı insanlar eşyaya ahlaktan daha çok önem veriyor, eşyası çok ve lüks olmayanlara dudak bükebiliyor.Ben daha zenginim edasıyla böbürlenerek yürüyorlar. Böylece eşyaya insanlıktan daha çok önem vermeyenlerin de zihnini bulandırabiliyor ne yazık ki...

      Bu, fani olan şeylere bel bağlayan zavallılar kendilerine arkadaş seçerlerken de kriter olarak çok ve pahalı eşyası olanları tercih ederler ve bunları çevrelerine de takdim ederlerken bundan gurur duyarlar .Düşünmezler ki malı veren Allah tekrar onu alabilir ve her yeni eskir,herşey bir gün fena (fani) bulur. Baki (sonsuz) olan sadece Allah'tır. Bu zavallılar da bu şekilde evcilik oynarlar.
 
      Fani şeylerle avunan ve tatmin olan insanlar arkadaşlarıyla buluştuklarında çoğunlukla eşyadan ,yeni aldığı kıyafetlerden bahseder.Bazen yemek tariflerini de uzun uzadıya anlatırlar.En son gittikleri restoranttan da bahsederler. Kendilerinden başkasının aç gezdiklerini zannediyorlar olsa gerek.

      Bu gösteriş budalaları çevrelerindeki ilmi ve kültürel yönden kendileri gibi zayıf olan bazılarının da aklını çelerek  ,daha doğrusu yukarıda anlattığım psikolojik baskı tekniklerini kullanarak ,onları da mobilya ve bilumum eşya alma yarışına sokarlar. Gelirleri giderlerini karşılamıyorsa da eşlerini faizli kredi çekmeye ,borçlanmaya zorlarlar. Bunda kim karlı çıkar dersiniz? Tabi ki kapital sistemin baronları...

      Kapitalist sistemin en önemli saçayağı olan cahil ve eşya kölesi olmuş kadınlar sürekli  yeni modayı takip edecekler, arkadaşlarının aldıkları eşyaları  sorup araştıracaklar ,sabahtan akşamlara kadar avm lerde dolaşacaklar ,faizle kredi çekip borçlanacaklar ve bu şekilde birkaç yıllarını heba etmiş olacaklar. Yani eşyanın kölesi olacaklar.Bile bile lades!

      Hani bazen İslamiyete muhalif hayat yaşayıp kendisine dini kurallar hatırlatılınca '' sen benim müslümanlığımı neyle ölçtün,müslümanlık ölçülmez ki?! diye bağırıp bilmişlik taslayanlar oluyor ya, elcevap:

     - Hz. Peygamberimiz (as.)'in evindeki eşyaların neler olduğunu bilmeyenimiz var mı?

     - Hz.Fatıma (r.anha) annemizin çeyizinin neler olduğunu bilmeyenimiz var mı?

     -Peki faizin yasak oluşuyla ilgili ayet ve hadisleri bilmeyenimiz var mı?

     İşte bunlar müslümanlığımızı ölçen kriterlerden bazılarıdır.

     İşte! Bizim müslümanlığımız da bu kadar...



                                                                                               SUMEYE BARUT



   


19- LÜGATINDA BİLMİYORUM KELİMESİ OLMAYANLAR

      Bizler biliyoruz ki her şeyin yaratıcısı olan Allah'ın ilmi sonsuzdur.Bizim bildiğimiz bilgiler ise O'nunkinin yanında ''deryada bir katre'' misalidir.

       Elbette ki bizler her şeyi bilemeyiz,bilgimiz eksiktir.Önemli olan bilmediklerimizi araştırıp öğrenmektir.Zaten  ''iki günü eşit olan zararda'' değil midir?Her gün bir öncekinden bir veya birkaç adım önde olmak gerekir.
 
       Yerinde sayanların etrafındaki gelişmeye açık olan insanlar bir zaman sonra o kişiden sıkılır ve onu cehaletiyle baş başa bırakırlar.Gelişmeye kapalı olan kişi ya kendisi gibi cehalet girdabında kalanları bulup - ki böylelerinin sayısı çokçadır - hayatına bu şekilde devam eder veya dışlanarak yalnızlaşır.Neden yalnız kaldığını da anlamaz ne yazık ki! (Beri tarafta çevresinde yerinde sayanların çokluğuyla yalnızlaşan ve kabuğuna çekilen ilim aşıklarının sayısının çokluğu da yadsınamaz.Bu da ayrı bir yazı konusu olsun bize inşallah.)
 
       Burada dikkat edilmesi gereken şey diğerlerinden daha fazla şey bilenlerin :''küçük dağları ben yarattım'' edasına girmemeleri gerektiğidir.Böyle yapanların ne kadar itici göründüklerinin tahayyülünü  de siz okurlarıma bırakıyorum.

       Kendisini ''her şeyi bilen,asla yanılmayan''olarak kabul eden bu insancıklara söylenmesi gerekenleri buradan haykırmış olalım:

      1-Sen bir kulsun hepimiz gibi,İlah değilsin!O yüzdendir ki ne kadar bilgili olsan da ilmin eksiktir.Lütfen sen de bunun farkına var.

      2-İnsanlarda unutkanlık özelliği vardır.Sen de insan olduğuna göre bazen unutabilir ve yanılabilirsin de. Bu yüzdendir ki bazen özür dilemek zorunda kalabilirsin. Özür dilemek çirkef bir durum değil aksine erdemli bir davranıştır.

      3-Bilmediğin şeylerden sana soru sorulursa insanlara yalan yanlış bilgi verme.Bilmediğini itiraf etmek de erdemli bir davranıştır.Unutma ki o zaman alçalmazsın; aksine mütevaziliğinle yücelirsin.
         

                                                                                                        SUMEYE BARUT

   
     

39-ARAMIZDAKİ SEVGİ PITIRCIKLARI

   İnsani ilişkilerin nasıl olması gerektiği herkesin malumudur.Bunu tekrar tekrar söylemeye gerek var mı bilemiyorum gene de söylemiş olayı...