26 Ağustos 2020 Çarşamba

35-ÇEVRELERİNDEKİ İNSANLARI CEP TELEFONU BAĞIMLISI YAPANLAR

  


PRANGA MI ALYANS MI?! | iKSEK

 Bu da gerçekten acınası ve ilginç bir toplumsal sorun ne yazık ki.Şöyle ki:

   Cep telefonuna bağımlı olmayı hepimiz yadırgıyoruz,bağımlıları eleştiriyoruz.Peki onları bu bağımlılığa iten nedenleri irdeliyor muyuz veya buna sebep olanlara gücümüz yettiğince karşı durabiliyor muyuz?

   Mesela dengiyle evlenemeyen bazı eşler anlaşılamamaktan yakınıp kabuklarına çekilerek cep telefonlarında mutluluk arayabiliyorlar ne yazık ki.(Yorucu bir işte çalışarak tüm enerjisi biten,konuşmaya bile dermanı kalmayıp herşeye rağmen mütebessim çehreyle ailesine varan,evine gelince huzura kavuşan ,mutlu şekilde çekyatına uzanıp cep telefonlarıyla adeta terapi olanları ayrı yere koymak lazım diye düşünüyorum.Onların namuslu şekilde  çalışıp akıttıkları o kutsal tere ancak saygı duyulur ve işlerinde kendilerine kolaylıklar nasip etmesi için Mevla'ya duacı olunur.)

   Aslında böyle mutsuz evliliklerde, akrabalardan aklı başında,sözü dinlenen,vakur insanları hakem olarak devreye sokmak gerekir ama ne yazık ki toplumumuzda görülen şudur ki genelde devreye karı-kocayı ayırmak için giriliyor.Sonra da aile soluğu mahkeme salonunda alıyor.Oysa ki aile içindeki hakemlik olayı olumsuz sonuçlanırsa ve tüm çözüm yolları kapanırsa ,boşanmak için mahkemeye  başvurulması ancak o zaman makul olan bir davranış olur.

   Bunun dışında sosyal medyada dolaşan ve her paylaşımı ''aşk acısı''yla, ''güven zedelenmesi''yle ilgili olan yazı,şiir ve kalp resimleri paylaşanlar vardır ki bunları da malumunuz üzere söz verip sözünde durmayan,aldatan,güven zedeleyen sevdikleri cep telefonu bağımlılığına itmişlerdir.Bunlar, dışarıda süregiden hayatın çok da farkında olmadan tek noktaya sabitlenmişlerdir: ''Aşk acısı''... Bunların kullandığı sloganların çoğu da ''zalımın kızı''ile başlar. Aşk mantıkla değil de duyguyla ilgili bir durum olduğundan aşık kişi ,içinde bulunduğu durumundan sıyrılmak istemezse bu olay büyük ihtimalle ne yazık ki çözümsüzdür.

   Bazı ergenler de vardır ki hormon değişimlerinden dolayı oldukça agresiftirler. Bu durumda ,ailenin çocuklarına karşı sabırlı ve anlayışlı olmaları gerekirken maalesef bu konuda bilinçli olmayan kimi aileler olayları sık sık gençle  tartışma ve kavga boyutuna götürürler. Bu durumda da genç, kimsenin kendisini anlamadığını,fikirlerine, karşı taraftan saygı duyulmadığını düşünerek kabuğuna kapanacak,odasında vaktinin çoğunu cep telefonuna ayırarak ''kafa dağıtma''ya çalışacaktır.Genelde bu gibi durumlara gençlerin bulduğu çözüm budur: işin kolayına kaçmak...Halbuki sinirler yatışınca ailece oturulup makul şekilde konuşulsa belki de tüm sorunlar hallolacaktır.

   İş yükünden,dünya imtihanlarından bunalan kimileri de internette ''sörf'' yaparak sorunlardan uzaklaşmaya çalışır,tabi ki bu lokal bir çözümdür.Kişi arkasına dönüp baktığında sorun bıraktığı yerde duruyor olacaktır.Burada yapılması gereken şey çözüm odaklı düşünmek ve neticeye varmaya çalışmaktır.Yakın çevresine düşen görev ise çözüm konusunda bireye destek olmak, onun işlerine ,güçleri nispetinde omuz vermek olmalıdır. Böylece bir birey daha elbirliğiyle bağımlılıktan kurtulacaktır.

   Son örneklemim ise küçük çocuklarla ilgili olacaktır; maalesef ki bu da toplumumuzun kanayan bir yarası:

   Ne zamanki batı toplumuna özenerek geniş aileden ayrılarak çekirdek aileye geçiş yaptıysak sorunlar çorap söküğü gibi ardınca geldi. Önce çocukların özgürlük alanları olan kırları,bayırları dikey binalarla -ki ben bunlara hapishane diyorum- doldurduk. Böylece çocukların yaşam alanlarını daraltarak onları ev, avm gibi kapalı alanlara hapsettik. Bunun doğal sonucu olarak çocuk sıkılıp bunalınca evde kıyametler koptu. O zaman da ''sussun,büyüklerin kafasını yormasın.'' diye de ellerine cep telefonunu tutuşturduk.Çocukcağız cep telefonunun büyülü dünyasında hipnotizma olunca da ''çocuğum söz dinlemiyor,sürekli cep telefonuyla oynuyor,bağımlı oldu .''Diye ağlayıp sızlamaya başladık.

   Halbuki ebeveyn tarafından yapılması gereken şey, çocuğu eleştirip kederli halde dizlerini dövmek değil, çocuğun cep telefonuyla oynamasına alternatif olabilecek , onun yaşına, yeteneğine uygun olan etkinlikleri araştırmak ve bunları çocukla beraber hayata geçirmek olmalıdır.

   Görüldüğü üzere cep telefonu bağımlılığında suç genelde bağımlı olan kişilerde değil onların çevresindeki kişilerdedir.

   Daha bilinçli bir topluma evrilmek dileğimle...


                                                                                    SUMEYE BARUT

   

  

15 Ağustos 2020 Cumartesi

34-KISKANÇ İNSANLAR

İnna lillah ve inna ileyhi raciun.

(Hepimiz Allahtan geldik ve gene O'na döneceğiz.)

 

   Toplumumuzda mevcut olan bir problem de başkasında var olan güzel hasletleri veya bir dünya meta'ını çekememe , onu kıskanma hastalığıdır.

   Sizce kıskançlığın kaynağında iman zayıflığı var mıdır? Bana soracak olursanız :''vardır,hatta bunun kökeninde imansızlık da yatıyor olabilir.'' Şöyle ki:

   Bir insan neden kıskanır? Kendisinde o beğendiği şey -her neyse - yoktur,başkasında da o şeyin olmasını istemez, yok olmasını ,mahfolmasını ister.

   İlk kıskançlık Şeytan',ın Hz. Adem'i çekememesiyle başlar malum, dolayısıyla kıskançlık şeytani bir haslettir .Diyebiliriz. Zaten ''Felak suresi''nde: ''Kıskandığı zaman kıskancın şerrinden Allah'a sığınırım'' .Dememiz, bunu dua olarak yapmamız, Allah'tan yardım dilememiz öğütleniyor.''Nas Suresi''nde de Şeytan'dan ve şeytanlaşmış insanlardan Allah'a sığınmamız öğütleniyor.

   Kıskanç insan Allah'ın ''Rezzak'' ism-i şerifine muhalif davranmış, O'nun rızık taksimine razı gelmemiştir.Dolayısıyla burada bir inkar,bir başkaldırı da görülmektedir.Hasetçi: ''Ya Rabbi, sen neden ona öyle verdin, neden bana böyle verdin? Taksimini beğenmedim''.(haşa) demeye getirmektedir işi. Oysa ki kainatın, bütün hazinelerin sahibi Allah'tır. O dilediğine verir, dilediğinden de alır.Ona başkaldırmak kimin haddine.

   Verilen de malıyla ,verilen şeylerle imtihandadır; verilmeyen de sabırla imtihandadır:

''Bunların dışında, sabredip iyi işler işleyen kimseler, işte onlara mağfiret ve büyük ecir vardır.'' (Hud Suresi 11. ayet meali)

   Varlıkta şükretmek,var olanı Allah yolunda infak etmek;yok olana sabretmek, namaz ve duayla Allah'tan yardım dilemek en doğru olan yoldur.Yunus Emre gibi düşünmek  en iyisi;nitekim o:

''Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim

                                           Aşkın ile avunurum, bana seni gerek seni.''Demiştir.
  
 Bu dünyada bir derviş gibi yaşamak en doğrusu.

 ''Mal sahibi ,mülk sahibi hani bunun ilk sahibi?

 Mal da yalan,mülk de yalan,var biraz da sen oyalan.''

  Konuya burada nokta koyarken bir derviş gibi yaşayan ve bir hafta önce vefat eden babamdan hatıra olarak geriye kalan takkesini, biz gözü ancak bir avuç toprakla doyacağı ayetle belirtilen insanoğluna tarihi bir ibret olması için ,yukarıda paylaştım.Babamın ruhuna bir Fatiha okursanız sevinirim.


2 Ağustos 2020 Pazar

34-POLEMİK SEVMEYENLERİMİZ (!)

   
İnsan ne için yaşar: dini,vatanı,namusu,onuru...v.b kutsal değerleri için tabiki,değil mi. Onun içindir ki bu değerlere yan gözle bakanı, hakaret edeni,saygısızlık yapanı düşman belleriz,olması gereken de bu zaten.Devlet eliyle bu şahıslara gereken ceza da verilir malum.Bir ülkede eğer bu tür saygısız şahıslara ceza verilmiyorsa,o devlet uzun süre ayakta kalamaz .

   Şair'in dediği gibi:

   ''Dostun kim,düşmanın kim, bil oğlum,

    Vatanına göz dikeni ez oğlum.''

   İstiklal Marşı şairimiz de:

   ''Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli,

    Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli,

    Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.'' Diyerek kutsal değerlerimize halel getirmeye çalışanlara karşı mücadele etmemiz gerektiğini vurgulamışlardır.

   Haksızlığa ve saygısızlığa karşı dik duranlara, yılmadan mücadele verenlere minnettarız ,tüm aziz şehitlerimize de rahmet dilerim yeri gelmişken. Biz yurdumuzda rahat nefes alabiliyorsak o cengaverlerin,elini taşın altına koyanların sayesiyledir.Mekanları cennet olsun.

   Bazıları da var ki,onlara ''nemelazım''cılar denir, değerlerimize hakaret edenlere karşı mücadele etmek şöyle dursun,mücadele edenleri yalnız bırakırlar,karşı tarafa yağcılık yaparlar.Bunlar kompleks içinde olduklarından dolayı ''herkes beni sevsin,kimse bana yüzünü ekşiltmesin,düğünüm,sünnetim,konvoyum kalabalık görünsün''telaşı içindedirler.''Selam verenim çok olsun'' diye kaygılanarak herkese mavi boncuk dağıtma,herkese şirin görünme telaşında olurlar. Bilmezler ki''herkes seni seviyorsa sen aslında iyi bir insan değilsindir.Seni ''ya Musa (as.) sevmeli ya da Firavun; 'ya mazlum sever ya da zalim.İkisine de şirin görünmeye çalışıyorsan iki yüzlü birisin demek ki.

   Bunlara :''Ya değerlerimize hakaret ediyorlar,işitmiyor musun,görmüyor musun?'' Denildiğinde bu çirkef zihniyet ve aşağılık karakterdeki insanlar:''Amaaan,ben polemik sevmem .''derler böylece işin içinden sıyrılmaya bakarlar.Mücadele verenlerin azmini kırar ,onları yalnızlaştırarak pasifize etmeye çalışırlar ama biryandan da  şehitlerimizin  arkasından timsah gözyaşlarını dökerek her iki tarafa da yaranmaya çalışırlar.

Merhum Mehmet Akif ERSOY tam da onlara göre de bir şiir kaleme almış.Buyrun:

 ''Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;

 Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.

 Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım! ...

-Boğamazsın ki!

-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.

Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;

Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.

Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;

Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!

Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?

Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum!

Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!

Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!

Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...

İrticanın şu sizin lehçede ma'nası bu mu?''

Bu polemik sevmeyenler(!) in maddi menfaatlerine hele bir dokunun da ne küfürler, ne hakaretler, ne ayak oyunları duyup göreceksiniz...

Allah içimizdeki bu  sözümona  polemik sevmeyenlere akıl, izan ve şuur versin.

Bu yazımla onların yüzüne (kendilerini kral gibi de gördüklerinden dolayıdır ki ayrıca):Kral çıplak! demek istedim.

    Dalaverenizin farkındayız ve ''mızrak çuvala sığmıyor'' ey polemik sevmeyenler(!).


                                                                                                         Sumeye BARUT

39-ARAMIZDAKİ SEVGİ PITIRCIKLARI

   İnsani ilişkilerin nasıl olması gerektiği herkesin malumudur.Bunu tekrar tekrar söylemeye gerek var mı bilemiyorum gene de söylemiş olayı...